Sinan Tankut Gülhan’ın Kişisel Blogu
Sosyoloji, Hayâller ve İmgeler
-

Türkiye’de Sinema Yapmak, Türk Sinemasını İnşa Etmek: Lütfi Ö. Akad
Işıkla Karanlık Arasında, Lütfi Akad’ın biyografisi. İlk baskısı yönetmen hayatteyken, 2004 yılında İş Bankası Yayınları’ndan çıkmış, 2014’ten bu yana İletişim Yayınları basıyor sanırım, bendeki baskısı İletişim’den. Kanonu takip edersek, ister bildung fikrinden bakın, isterseniz büyük-insan kuramı deyin, biyografi liberal eğitimin olmazsa olmaz parçası. Mirasın tanımlayıcısı. Türkiye’de artık kalmadı; oysa Mustafa Kemal hariç -belki onun da…
-

Gaziantep’te nerede ne yemeli: Bir Akademisyenin Önerileri
6 senedir yaşadığı şehir Gaziantep’in çok meşhur yemek ve lokantacılık sektörü üzerine Sinan Tankut Gülhan’dan şehirliler dışında az bilinen kebap, lahmacun ve bilumum ocakbaşı tüyoları ve öneriler.
-

Musil’in Niteliksiz Adam’ında Kent Ontolojisi
Robert Musil’in kitabı iyi bir çeviriyle çok uzun zaman sonra Türkçe’de, Almancasından okumak zor, İngilizcesi ne kadar güvenilirdir, bilemiyorum; tanıdık bir hocanın ismini düzeltmen olarak kitabın içinde görünce düşünmeden aldım. Çok da keyifli bir okumaya vesile oldu diyordum ki, roman okumak yerine, romanın içinde kent ve mekân meselesiyle bir kere daha haşır neşir oldum. [H]âlbuki…
-

Halil İnalcık’ın Doktora Tezinin Danışmanı Enver Ziya Karal tarafından Değerlendirilmesi
Halil İnalcık’ın doktora danışmanı Enver Ziya Karal -bir önceki kuşağın efsane tarihçisi- DTCF dergisinde o zamanlar gelenekleştirmeye çalıştıkları bir yazıyla öğrencisinin tezini inceler ve okuyacağınız yorumlarda bulunur. Karal, İnalcık’ın toplumsal meselelere yer vermesini önemli bulur.
-

AVM’de Gündelik Hayat
Reklam, sadece bir tüketim ideolojisi sunmakla kalmaz; tüketici kimliğiyle doyuma ulaşan, kendini edimler yoluyla gerçekleştiren ve kendi imgesiyle (veya idealiyle) örtüşen tüketici “ben”in bir tasarımını sunar. Nesnelerin imgesel varoluşu üzerine de dayanır. Reklam bu varoluşun bir kertesidir. Tüketme ediminin üstüne eklenen, tasarımların özünde bulunan retoriği, şiiri içerir. Tüketim düş kırıklığına [uğratır]. d Henri Lefebvre, Modern…
-

Çağlar Keyder’in Oğuz Atay’ın Eseri Üzerine kısa bir yazısı
Neredeyse beş yıl önce, kendi tezim için Milliyet gazetesi arşivlerini karıştırırken çok ilginç bir yazıyla karşılaştım. Sanırım, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’daki inşaat sektörü, devlet, bürokrasi, aydınlar ve entelektüellerin kendilerini bu Brechtci tuhaflıklar karşısında kaybetmeleri gibi bir sürü temayı eşelerken, Çağlar hocanın bu kısa ama güzel yazısını buldum. Ocak 2014’müş tarih. Atay’ın ruhsat almak için bitmek bilmeyen…
-

SSK’nın Ölümü
Şimdi ilk ne zaman gittiğim hatırlamıyorum SSK İşhanı’na, herhalde lise yıllarında değildi. Lise, belki de ortaokul, yaşlarımda gitmek için biraz fazlaca tehlikeli, dehlizvari, korkutucu bir mekândı. Açıkçası, ilk girdiğimde içeride böyle bir şeyin -bir hayat kitlesi, kalbi deli gibi atan bir aşırılık, hiç durmayacakmış gibi sıkış tıkış ve en alt kattaki tanzim kasaplardan kaçarcasına yukarıya…
-

Ezilmiş ve Aşağılanmışlar: 1960’lar Türkiye’sinde Gecekondu Meselesi
Sinan Tankut Gülhan’ın 2016 tarihli Ezilmiş ve Aşağılanmışlar: 1960’lar Türkiye’sinde Gecekondu Meselesi, 1950’ler sonundan 1960’ların başına kadar gecekondu meselesinin kamuoyunca nasıl değerlendirildiğine bakıyor. Yaşar Kemal’in efsanevi gecekondu röportajlarından beslenen bu makalede, önemli bir kırılma anı inceleniyor.
Bir Aşk Mektubu Olarak Kentsel Dönüşüm
Tutunamayanlar’ın sonlarına doğru bir kâbus-rüya fantazm akışı var, seksen sayfa kadar süren. Ulysses’i daha rahat okumuştum, işin doğrusu. Bir inşaat mühendisi hem aşık, hem de inşaata kafa yorarsa, bir de üstüne üstlük deha seviyesinde yaratıcılığı olan bir romancıysa, işte bu akış beliriyor. Beni yıkın, yapsatçılara verin. “beni yıkın artık Günseli derdi üstünüze çökmeden yıkın beni…
-

Taşrada Büyümeyen Çocukların Bilmedikleri Hikâyeler I
Anadolu’nun küçük şehirlerinden birisi. Bütün küçük şehirler gibi tenha saatleri kalabalık saatlerinden fazla. Otogarı anayolun kıyısında. Biz anayolda durmuyoruz, ufak kasabanın ilerisinde, denizin artık rüzgârlarını salıp da, kuş yuvalarını darmadağın etmediği bir yerde duruyoruz. Bir şantiye. Şantiyelere girmez kuşlar yuva yapmaya. Kasaba çok ufak, içinde köpekler koştuklarında kendi gölgelerine çarpıyorlar. Sahilde bir liman, liman demeye…








